20 Nisan 2012 Cuma

20 Nisan 2012

       Dokunsalar ağlayacağız belki de...hayatın zorluklarına yahut insanların egolarına değil ''yalnızca kendimize''....! Başkalarını bilmem ama en çok kendimle savaşıyorum ben bu hayatta , kendimi affetmiyor ve kendimi özlüyorum her geçen gün biraz daha. Yabancılar hep yabancı ve öyle de kalmalı , hiç bir yabancı dostluk hanesine yazdırmamalı adını. Ve dostlarım.....unutulmamak adına çırpındığım son liman.
       Evet insanları sevmek zorunda değilim ama bazılarını sevmeme-anlamama ve tahammül edememe konusunda  inatla devam edeceğim bu hayatta. Her geçen gün biraz daha soğumak bu hayattan , biraz daha kaçmak insanlardan , biraz daha tiksinmek , daha fazla inanmamak sahteliklere ve daha çok inanmak kendi değerlerine....hepimizin sonu mudur ?
       Hastalıklı ruhumun acılarını tefsir edecek bir lisan yok henüz....İçimde kan revan harflerle yazılan isimleri lügatımdan çıkaracak bir tedavi de geliştirilmedi. Fasılalı yalnızlığımın kronik sancıları bunlar , mütemadiyen gelip-giden , arafta kalan , ruhum kadar çelişkili , ruhum kadar bocalamış ve bir o kadar da  çekilmez bir hastalık bu. Güneş azcık yüzünü gösterip göz kırpsa aldanan ama her seferinde yaz yağmurlarına kanıp güneşe küsen.
       Satırlarım hala cevap vermiyor bana , uzunca sustu kalemim , biraz efsunlu bakışlar atsa da harfler dökülürken parmağımdan , geride yine o ızdıraplı ''ifade edilememişliğin'' o acı tadı kalıyor dilimde. Aynam bugün daha bir düşman bana , nazarımdan kaynaklanmayan bir iz sinirlerimi bozan. Bir insana verilen en büyük ceza mıdır bu her bakışta kendini hatırlatmak ? Oysa kurtulmak adına çok şeyi yapmaya hazır olduğumu sandığımda anladım nasıl bir çıkmazda olduğumu.
       Bir özne yok işte , alâlade herhangi biri olabilirdi mesela şimdi şarkılara anlam katacak , şimdi adına şiirler yazdıracak. İnanmakta zorlandığım kendime dair en büyük vurgunum bu oldu sanırım ; hayatın sonlarındaki  ''vazgeçişler serüveninden'' bir önceki ''kabullenme'' durağında demir atmışken. Buraya nasıl geldim bende bilmiyorum......öyle hızlı geçti ki Elif'in harikalar (!) diyarındaki macerası , ben bile yetişemedim kendime. Şimdi bıraktım işte böyle darmadağın , toplamaya gücüm de yok vaktim de.
      Çekilip bir köşeye hesap yapmak ta beyhude , küçük kelime oyunlarıyla ne kadar avutabilir isem kendimi o kadar bahtiyarım ......uyuşturucunun başka çeşidi bu harfler , altın vuruşu yaptıracak o muhteşem kelimeyi arıyorum hala......!

12 Nisan 2012 Perşembe

12 Nisan 2012

        Kendini boş tesellilerle avutmaktan başka çaren olmadığını idrak edemediğin anlarda oyalanır durursun hayatın rutin işlerinde. Birden bir kıpırtı olur , bir ses , moral bozan bir cümle ve depremler başlar. Elinde sigara ve kahve gözlerinde yaşlar ve içinde haykıramadığın çığlıklarla bulursun kendini dört duvar arasında. Bilirsin ki hayatın karanlık kör bir kuyu içinde çıkış kapısı olmayan hüzün labirentleri. Umut dediğimiz şey hayatta herkezden ve herşeyden nefret etmemek adına verilmiş bir teselli oyuncağı. Kapılar kapalı aslında her zaman , biz bunu bazen görmüyoruz , bazen de rüzgarın kımıltısıyla avunuyoruz belki de. Herkezin böyle değil elbette hayatı.... O küçük umutlara sıkıca sarılanlar var ve tabi hayata şanslı başlayan nankörler. Hayatın neresinden baktığın önemli nihayetinde..... Bazen içindesindir yaşarsın hissederek doya doya , bazen de benim gibi seyre dalmış muhasebe hesaplarıyla vicdan yaparsın. Ne çok kandırılır insan umut tacirleri tarafından , iyilik mi midir onların yaptığı ? Sürekli umut aşılayıp vaadlerde bulunurken gerçek olmama ihtimalini düşünmezler mi ?Yoksa ben miyim kendine işkence eden hayata yeniden başlamanın imkansız olduğunu kabullenerek ? Bitmeyecek bu med-cezirlerle kabaran yüreğimin feryatları.Yalanlara inanmanın en güzel yanının yalan olduğunu bilmemekten geçtiği bir hayatta inanacak tek bir yalan dahi kalmadığında düştüğün uçurumdan seni kurtaracak yalansız bir dünya mı var ?  Sonunu bile bile daha kaç umuda sarılırsın ki kollarını havada bırakıp ardına bile bakmadan kaçar iken ? Biliyorum bu hayatı yaşamak zorundayım , dilimin ucuna gelenler öylece kalıyor isyana düşme korkusundan ve düğümleniyor boğazım....yutuyorum tüm sözleri...anlatamıyorum , konuşamıyorum. Biliyorum bu hayat böyle devam edecek ve ben her dolduğumda yağmur yüklü bulutlar gibi kendimi aynı dört duvar arasında içimin sızını dindirmek çabasıyla kilit vurduğum dilimin tınılarını parmaklarımla akıtacağım sayfalara. Bu devr-i daim melankoliler ve hüzne müptela geceler bitmeyecek hayat hikayemde .Çünkü biz ''aşk''sızız  rabbim....köpekler gibi aşksız , köpekler gibi başı boş , köpekler gibi yalnız......!