20 Eylül 2013 Cuma

20 Eylül 2013

         Merhaba diyerek mi başlamalı yeni bir hayata, yoksa hoş geldin diyerek mi? Oysa ne bir teklif vardı cevabı beklenen, ne de bir cevap 'gel' diyen.  Teklifsiz-davetsiz, hazır yüreklerin buluşması mıydı bu? Sevilmeye  hazır mıydık hatta sevmeye? Cevabı içinde saklı sorulardan doğmuş bir başlangıçtı bu, aslında hep var olan.
         Ne de hoş değil midir o beklenen yoldaşın gelişi? Satırlara tek tek işlenen kelimeler habercisi midir vuslatın? Bu vuslat bir seraptan ibaret kalırsa diye korkmak yersiz midir şimdi? Tek başlayan duygu huzur olmaz neden hep? O sevda gemisi bi tek mutluluğu getirse ya bu limana... Korkular kalsa gittikleri yerde, endişeler, tereddütler hiç gelmese...
         Bi tek sen gelsen, avuçlarında huzurla, yüzünde o şen gülümsemen ve beni son kez aşka inandıran kalbinle. Bi tek sen gelsen ama hiç gitmesen; her güzel şey gibi. Ve her güzel şey gibi bitmesen, tükenmesen. Tükenmesek biz... Tüketmesek yılları, yolları, şiirleri...
         Bir şiirle başlayan bu hikaye, şiir gibi sonsuz olsa. Ama dolanmasa dilden dile. Yalnızca ikimizin duyduğu bir melodi gibi gizli kalsa. Sözlerim ayyuka çıksa bile onları bir tek sen anlasan. Yüreğimin lisanını anlayan tek dil olsan, bu yüreğin dili bir tek sana sussa. Sen susuşumdan bile anlasan içimdeki fısıltıları.
          Bir imkansıza yelken açmak mıdır bu ey sevgili? Mesafelerle alay etmek midir? Kainat demiştik ya, az mı söyledik :)

10 Eylül 2013 Salı

10 Eylül 2013

Hani sen böyle susup da çekiliyorsun ya bir kenara,
Bir anda susuyor sanki tüm şehir,
Sokaklar daha bir karanlık,
Geceler daha bir soğuk oluyor sanki.
Ve sen susunca;
Ben elleri ceplerinde bir serseri kaldırımlarda,
Ben kimsesiz bir çocuk sokaklarda,
Ben güneşini kaybetmiş bir ruhsuz
Üşüyorum, çok üşüyorum...
Odam daha da bir sessiz,
Bahçemde uğursuz bir baykuş çığlığı yokluğun.
Dil susuyor, kelâm susuyor ey yâr.
Senin sükûtun koca bir kainatı ıssız kılıyor.
Varlığına bel bağladım onca umudum
Kaçıyor bir bir açık penceremden.
Bir hayale inanmış tek yanlı yalnızlığım korkutuyor beni.
Belki de bir hediye, belki bir lütuf varlığın;
Adını koyamadığım, kaçamak itiraflara sakladığım...

2 Eylül 2013 Pazartesi

02 Eylül 2013

         İçindeki çocuk uyuduğunda mı büyürsün, yoksa içindeki çocuk öldüğünde mi? Sessiz katiller bir bir neşter darbesi vururken gökyüzündeki uçurtmalarına, bir gökkuşağının gölgesinde  kaç dakikalık soluklanma unutturur seni, sana? En çok merak ettiklerin, büyüdüğünde en çok kaçtıkların olduğunda kim kazanır bu arsız saklambaç oyununu? Evcilik oyunlarının o masum sahnelerinde diline plesenk ettiğin ninniler şimdi uyutur mu ellerinde her gün öldürdüğün çocuğu? Salıncakta sallanır gibi huzurlu olamayan, mengenelere sıkışmış ruhun, bir sallanan sandalyenin boş vermişliğine kaç saat uzaklıktadır? Ne kadar yükseğe zıplarsan o kadar mutlu olduğun anlar vardı hani ip atlarken. Şimdi ne kadar kaçarsan o kadar dibe vurduğun bu hayatta anlamı var mıdır ipi kimin çevirdiğinin? Körebe oynar gibi sıkı sıkıya bağlasan da gözlerini, gözlerin göremediği perde arkasından kulağına fısıldanan ihanetler buldurur mu sana kaybettiğin masumiyetini? Bir avuç şekeri paylaşırken keşfettiğin mutluluk, denk midir şimdi kendi yalnız dünyanın tek hakimi kılınmana? Can veremediğin, dili olmayan bebeklerin konuşmasını arzuladığın kadar neyi arzulayabilirsin ki artık? Bir tabut mesafesinde kalıyorsa özgürlük alanın ve bir mezar kuytuluğunda soluyorsa şen kahkaların, ölüm meleği değil midir beklediğin son beyaz atlı prensin? Küçük heveslerin büyük dünyaları varken aslında, küçülen bu dünyaya bir iğne ucu huzur sığdıramayan bizler; sahi ne zaman öldük?

02 Eylül 2013



         Her gece aynı sahneye şahitlik eden dört duvarı şaşırtabilecek miyim bir gün? Bir paket çikolataya bel bağladığım mutluluk sigaranın dumanıyla kaçıp dururken her daim açık camımdan, titreyen ellerime son dokununları unutturabilecek miyim? Bir dosta bile açamıyorsam yüreğimin en gizli bu sırrını, bu utancı taşımaktan da utanmalı mıyım?
       Kimse gelip de kaçırmasın keyfimin bu en sancılı çığlıklarını, kimse bozmasın bu hüzne gark olduğum düzenimi.