12 Ağustos 2013 Pazartesi

12 Ağustos 2013


İstemeden sürüklendiğin bunca bataklığa rağmen, hala sana umut bahşedenler mi var ruhum? İnsanlığın hep en çirkin, en çirkef, en zalim yüzleriyle gülmesine alıştın mı ruhum, kabullendin mi bedenim? Sayabildin mi kara kaplı hesap defterin kaç sayfa oldu? Herkes birer birer ama en çok da tiksindire tiksindire gidiyorken ömründen, ne zaman kusacaksın bu miğde bulandırmaktan bıkmayan günahları ? Yüzlerine vuracak mısın, ah'larını alacak mısın, sebep olacak mısın o beddualara ?
Ağlayarak akmaz mı bu pislik, yıkansam temizlenmez mi bedenime yapışan leke, yanmalı, yakmalı mıyım? Her turda geri dönen bu mimlenmişlik duygusu, terk edip gitsem bırakır mı peşimi? Adı dokuza çıkanların asla inmeyecek mi sekize? Masumiyetini Rab'den başka kime ıspat edebilirsin?
Ben susarsam mutlu olacak mı herkes? Ben gidersem bitecek mi bu fırtına ? Asıl siz beni kendi halime bıraktığınızda ruhum gülecek, yalnızca o zaman kafasını toprağa gömen korkak bir devekuşu kadar huzur bulacak ruhum.
Ruhumu sıkıştırdığınız bu mengene tıkıyor nefesimi, sürekli başa dönen bir plak gibi, dünya gibi dönüyor terk ettiğim her fesat. Korkum en çok, duymak istemediğim kelimelerde saklı. Bana yapıştıracağınız yaftaların renkli ışıltısı kanatıyor içimi. Cesaretimi toplarsam şayet, dilimden dökülürken o kendi masumiyetimi ıspatlamaya çalışacağım kelimeler, kendi doğrularıma inat cephe alan suçlayıcı bakışların ihtimali deliyor gözlerimi, en çok da o kinayeli bakışlardan kaçıyorum şimdi.
Sizin gerçekleriniz mutlu etmiyor ben, bildikleriniz hak değil, reva gördüklerinize razı değilim.
Susmak istiyorum...
Uzun uzun susmak...
Miğdemi bulandırıyorsunuz...
Her zamanki gibi...