4 Ağustos 2012 Cumartesi

04 Ağustos 2012

     Bak işte hayat yine aynı yerden vurdu beni, mutluluğu ıskalamaya yeminli bahtım yine ıskalamadı kabuk bile tutmamış yaralarımı dağlarken. Benim içim karardıkça daha bir kararıyor sanki geceler. Gökyüzü yıldızlarıyla kendi içine çeken bir bataklık. Sen o gökyüzünün tek suç ortağı. Ve işte sen kurbanını yavaş yavaş öldüren bir cellat gibi ağır adımlarla terk ediyorsun bu kalbi. Ardında kalan ise nefes alan bir ölü, kan revan içinde bir yürek ve hala kendini boş tesellilerle avutmaya çalışan bir zavallı ben.
     İnanmayı tercih ettiğim süslü püslü sahte sözler ve ilk darbede paramparça olacağına emin olduğum hayaller kesiyor bu defa bileklerimi. Kelimelerle istila ettiğin bu hayatın içinde damarlarımda dolaşan bir zehir gibi nüfuz etmişken kanıma, seni çıkarıp atmak için tekrar mı kesmeliyim bileklerimi ? Aldığım her nefeste ruhuma karışan sen...Bu bedeni hangi keskin ikna kılıcıyla bölebilirim, yek vücut sana ait olmuşken ?
     Söylesene şimdi en çok hangisine ağlamalıyım bu tamamlayamadığım yarım kalmışlıkların ? Asla dolduramayacağım o büyük boşluğun mu böylesine kahreden beni yoksa uğruna feda ettiğim koca bir pişmanlık mı ?
     Ona gelene kadar bir harabeye dönen bu yüreğin kelebekler uçuşan bir bahçeye dönmesini beklemek kadar saçma değil miydi aşka küsmüş bir adamın kalbini dökmesi avuçlarıma...Kime kızmalıyım kendimden başka ? Kızgınlığım yahut kinim değiştirmeyecek bu tatsız gerçeği.
     İçim acıyor işte başka söze gerek var mı ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder