24 Ağustos 2012 Cuma

24 Ağustos 2012

     Hiçbir bahanesi yok olanların, telafisi olmadığı gibi izahı da imkansız. Her derde çare zaman bu sefer acılarıma acı, yaralarıma tuz olmaktan başka işe yaramıyor. Ve öylesine dibine vurdum ki acının küfürler etmek geliyor içimden. Bağırmak, haykırmak çığlıklar atmak...... Ve öylesine kızgınım ki kendime, öylesine savaşıyorum ki bedenimle ve kendimle...bu  sefer öldürmeyen acı güçlendirmiyor bile...bir yılan gibi sürünüyorum yerlerde, bir böcek kadar aciz, bir köpek kadar yalnızım...
     Söyleyemediğim onca söz, inandığım yalanlar, belki de gerçekleri hissettiğim halde aklımla kendimi kandırdığım için böyleyim. Ruhum kadar kirli değildir bu şehrin çöplükleri, ve hiçbir ölü bu kadar ölü değildir içimde intihar eden benliğim kadar.
     Bu sefer sığınmıyorum başka sahte limanlara. Acımın işte bu en koyu yerinde hapsettim kendimi bu aciz ve pis yalnızlığa. Yaralarıma merhem olabilecek bir tedavi yok. Herkese bir yalan söyler geçiştiririm belki ama ikna olmayan şu aklım infilak etmek istiyor şimdi. Susturduğum çığlıklar yırtıyor boğazımı. Gözlerimin  vazgeçişinden sonra dudaklarım da gülmeyi terk etti. Battıkça batıyorum artık. İçimin pisliğini ve şu kirli ruhumun isyanlarını anlatamıyorum. Kaçıyorum dostlarımdan, itiraflar zor geliyor. İçimde haykıran sesler rahat vermiyor, huzur bırakmıyor artık benim ben olmama.
     İçimde her gün  çığ büyüyen nefretim yarışıyor pişmanlıklarımla. Her şeyin yalan olduğunu bile bile  bir umut kırıntısına böyle muhtaç dilenciler gibi yaşamak eziyor tüm ağırlığıyla ruhumu. Kendimi avutacak hiçbir açık kapım yok. Hiç bir tabir caiz değildir artık bu hikayeyi anlatmaya......!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder